Tasavvufta Nefis Mertebeleri - lutfullahakman.com

Tasavvufta Nefis Mertebeleri

 


Tasavvuf felsefesinde insan ruhu, ulvî bir alemden yaşadığımız şehadet (görünen) veya oluş ve dağılış (kevn ve fesad) alemine düşmüştür. İnsan, nefsinin eğilimleri sebebiyle içinde olması gerektiği makamdan aşağılara düşmüş böylece aslî hüviyetini kaybetmiştir. Tasavvufun gayesi; insanı önce kendisi hakkında şuur sahibi yapmak sonra onu (nefsini) bulunması gerektiği makama yükseltmektir. Buna ilaveten insanın şiddetli bir tarzda Allah'ı temaşasını kolaylaştırmak veya buna imkan hazırlamaktır. Derece derece yükselerek kendi iç hayatına yönelen nefis, Kur'an-ı Kerim'in "Cennetime gir." hitabına mazhar oluncaya kadar ahlaki manada bir tekamül (gelişim) geçirir.

Nefis, aslında bir tanedir. Ancak içinde bulunduğu duruma göre farklı isimlerle ifade edilmektedir. Tasavvuf ehli, Kur’an-ı Kerim'de farklı ayetlerdeki isimlendirmelerden hareketle nefsi derece derece yedi mertebeye ayırmışlardır. Tasavvuf yolunun başındaki bir birey bu basamakları tek tek geçerek belli bir ahlakî olgunluğuna ulaşır.

Bu kısa açıklamadan sonra nefis mertebelerine geçebiliriz:


1- Nefs-i Emmare: 

Kötü ve günah olan işlerin yapılmasını emreden hayvanî nefis olup, insanı çirkin şeylere, dünyevî zevklere sevk eden tabiî kuvvet yerine kullanılan bir terimdir. Sâlik bu safhada tamamıyla hayvanî ve şehvânî arzularının etkisi altındadır. Bu nefsin sıfatı, hep kötü işleri istemektir. Bunun tedavisi, samimi tövbe ve terbiyedir. Kuran-ı Kerimde “Hiç şüphesiz nefis devamlı kötülüğü emreder” (Yusuf, 12/53) ayeti bu sıfattaki nefsi tanıtmaktadır.


2- Nefs-i Levvame: 

Kendini kınayan, kötüleyen, azarlayan nefis demektir. Emmareliği tamamıyla zail olmamakla beraber, ara sıra pişmanlık duyan, sahibini yasaklara yöneltmekten ayıplayan, bazen de hayırlı ameller ilham ederek güzellikleri fısıldayan nefis demektir. Bu safhada sâlikin ruhunda kötülüklerden iyiliklere dönüş arzusu doğar ve önceki kötü fiillerinden dolayı kendi kendini kınamaya başlar. Kuran-ı Kerimde: “Kendini kınayan nefse yemin ederim ki” (Kıyame, 75/1-2) ayeti bu sıfattaki nefse işarettir.


3- Nefs-i Mülhime: 

İlham, feyiz ve keşfe mazhar olan, neyin iyi, neyin kötü ve günah olduğunu ilhamî bir sezgi ile bilen ve davranışlarını ona göre ayarlayan, şehvet ve şeytanî hislere karşı direnebilen, ruh-i sultanî’nin sesini duyan ve dinleyen insan iradesi yerine kullanılır. Nefs-i Levvâme mertebesinde dünyaya ait zevklerden vazgeçen sâlik, bu mertebede uhrevî mükâfatlardan da vazgeçer ve sadece Allah sevgisi ile meşgul olur. Kur’ân-ı Kerim’de: “Nefse ve onu düzenleyene and olsun ki, nefsini temizleyen kurtulmuş, onu kirleten ise ziyana uğramıştır” (Şems, 91/7-10) ayetinde bu nefse işaret edilmektedir.


4- Nefs-i Mutmainne: 

Kalp nuru ile tenevvürü tamamlanmış, kötü ve çirkin sıfatlardan kurtulup, ahlak-ı hasene ile hem-hal olmuş nefse denilir. Mutmaine nefsinin en önemli özelliği, davranışlarından dolayı Rabbinin huzurunda kesinlikle hesap vereceğine inanmasıdır. Bu yüzden yaptığı amellerin ilahî rızaya uygun olup olmadığına azamî hassasiyet gösterir. Bu mertebede sâlikin, kalbinde ilahî aşk yerleşmiş, dünya ve dünyaya ait her şeyi kalbinden çıkarmış, her şeyde Hakk’ın fillerinin tecellilerini müşahede eder hale gelmiştir. Bu yüzden kalbi itminan içerisinde ve huzur doludur. Bu mertebede artık bütün eşyada Hakk’ın tecellilerini müşahede etmeye başlar ve bir takım keşif ve kerametlere nail olur. Kur’ân-ı Kerim’de: “Ey mutmain olmuş Allah ile huzur ve sukuna ulaşmış nefis” (Fecr, 89/27) ayetiyle anlatılan nefis, Allah aşkı ve zikri ile mutmain olmuş nefistir.


5- Nefs-i Râziyye: 

Gerek kendisi, gerekse de başkaları için tecelli eden, hakkındaki ilahî hükümlere tamamen rıza gösteren, keşke şu şöyle olsaydı, bu da böyle olsaydı diye itiraza kalkışmayan nefis demektir. Bu makamda sâlikte beşerî sıfatlar yok olup, sâlik, “beka” ya istidat kazanmaya başlar. Allah’tan gelen her şeye tam bir rıza gösterdiğinden bu mertebeye Râziyye denmiştir. Kısaca Allah'tan gelen her şeye "Lütfun da hoş kahrın da hoş" diyebilmektir. Kur’ân-ı Kerim’de: “Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön. Gir Sâlih kullarımın arasına; gir cennetime” (Fecr, 89/27) ayetiyle anlatılan nefis, bu nefistir.


6- Nefs-i Marzıyye: 

Allah ile kul arasında karşılıklı rızanın bulunduğu, Allah’ın razı, kulun da razı olunmuş olduğu bir durumdur. Allah’ın kendisinden razı olduğu nefis bu mertebede tecelli-i ef’âlden kurtulup, tecelli-i esmâ’yı, Hakk’tan bir cezbe ile ayne’l-yakîn müşahede eden nefsin tavrı demektir. Bu mertebede sâlik, Allah’tan razı olduğu gibi, artık Allah da ondan razıdır. Kur’ân-ı Kerim’de: “Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön. Gir Salih kullarımın arasına; gir cennetime” (Fecr, 89/27) ayetiyle anlatılan nefis, bu nefistir


7- Nefs-i Kâmile: 

Bu mertebede sâlik Hakk’tan bir cezbe ile bütün kemâl ve marifet sıfatlarını kazanarak, insanları irşat mevkiine yükselir. Bu makam Hakk vergisi olup, buraya riyâzet ve mücâhede ile gelinmez. Bu menzilde mücadele ve mücâhede biter. Bu mertebede artık sâlik en yüce makama ulaşmış, “kâmil” sıfatını kazanmış, bütün güzel sıfatları kendinde toplamış ve adeta cisimleşmiş bir melek haline gelmiştir. Bu makamdaki kişinin hareketleri ve davranışları hasenat ve ibadetten ibarettir. Sözleri hikmettir. Bu makamdaki kişi bütün bu özellikleriyle “mürşid-i kâmil” sıfatıyla insanları irşad etme yetkisini eline almıştır.

Yorum Gönder

0 Yorumlar