Sosyal mecralar
paylaşım kültürü üzerine kurulu olduğu için, bireyler neredeyse tükettiği her
şeyi paylaşmaktadırlar. Bu paylaşımlar bazen çok abartılı olsa da çoğunluk
tarafından birbirinden etkilenme yoluyla meydana getirildiği için normalleşme
göstermektedir.
Yapılan araştırmalara göre bu duruma sebebiyet veren aktörler arasında ünlüler bulunmaktadır. Ünlüler toplumu oluşturan bireyler tarafından rol model olarak görülmektedir. Dolayısıyla toplumu etkilemekte, tutum ve davranışlarını yönlendirmektedir.
Bireyler hayranı oldukları kişileri takip etme eğilimindedirler. Milyonlarca
takipçiye sahip olan ünlülerin paylaşımları, mutlulukları, yaşantıları,
tüketimleri, giyimleri vs. takipçilerinin etkilenmelerine ve ünlü yaşamlarına
özenmeye yol açmaktadır. Bu durum aslında kültürel ve yaşayış olarak da tek
tipleşmeye götürmektedir. Çünkü bireyler ünlülerden gördükleri gibi yaşamaya
çalışmakta kendi kültürel özelliklerinden farkında olmasalar bile büyük
dönüşümler yaşamaktadırlar.
Modern Kapitalist sistemde iki türlü insan vardır;
1. Müşteri Olan İnsan
2. Müşteri Olma Potansiyeline Sahip Olan İnsan
Kapitalist
sisteme göre; İnsanlar ruhî varlıklara sahip olan cevher değil, kontrol
edilmesi ve tüketime özendirilmesi gereken metalardır. Günümüzde sosyal
mecralar bu görevi almış bulunmaktadır. Bu sayede sosyal medya aracılığı ile
tüketim kültürü canlandırılmakta, insanların ihtiyaçlarının, isteklerinin
sınırsız olduğu izlenimi verilmektedir. Söz gelimi dolabında yeterli sayıda
kıyafeti olan bireyler, sosyal medya aracılıyla yeni kıyafet almaya
özendirilmekte, tükettiği şeyi hiç bir zaman yeterli görmemekte ve devamlı tüketmektedirler.
Buna bir de en önemli özellik olan paylaşım da eklendiğinde sosyal medya
birbirinden etkilenen, birbirinin hayatına özenen ve bireyleri tek tipleşmeye
götüren kültürel bir sömürü aracı haline gelmektedir.
Tüketim
kültürüne sahip bireyler, tükettikleri şeyi paylaştıkça beğeni alma peşine
düşmektedirler dolayısıyla daha çok beğeni almak için daha çok tüketmektedir.
(Tüketmekten kasıt sadece yemek değil her türlü satın almadır.) Bu paylaşımları
gören diğer bireyler ise kendisinin eksiğinin olmadığını düşünerek bu kültüre
dahil olmaktadır. Yani söz gelimi “falanca şunu almış, benim neyim eksik ben de
almam lazım” gibi bir tüketim kültürüne dahil olmaktadır.
Burada asıl
vurgulanması gereken nokta şudur; tüketimin, arzuların isteklerin sonu yoktur,
kişi aslında tükettikçe geçici bir mutluluk ve haz kazandığını sanarak tatmin olabilmekte, aslında uzun vadeli olarak sürekli mutsuz olmaktadır. Çünkü
mutluluk arayışı, maddi olan üzeredir halbuki asıl ve kalıcı mutluluk, manevi
hazların verdiği mutluluktur.
İhtiyaç fazlası
tüketimle mutlu olmak yerine, her gün Afrika’da yüzlerce çocuğun açlıktan
öldüğünü unutmamak gerekli.
Mahremiyet; herkes
tarafından bilinmemesi gereken, kişinin kendisine ait, gizli olan şeklinde
tanımlanmaktadır. Geleneksel toplumlarda mahremiyet kültürü bulunur, örneğin ailenin
yatak odası herkese gösterilmez veya yapılan bazı şeyler mahremiyet ölçüleri
gereğince özeldir, paylaşmaya gerek duyulmaz. Fakat dijitalleşmeyle gelen bu paylaşım
çılgınlığı, mahremiyet sınırlarını da tamamen değiştirmektedir.
Yapılan
çalışmalara göre; mahremiyet alanının içeriği çeşitli faktörlerin etkisi
altında değişmekle birlikte beden, bedenin çeşitli bölgeleri, cinsellik, aile,
romantik ilişkiler, ev hali genelde mahrem alan olarak kabul edilmektedir.
Milyonlarca
takipçiye sahip ünlülerin özel mahrem hayatlarını ifşa eden paylaşımlar
sergilemeleri tüm takipçileri etkilemekte ve mahremiyet sınırını tamamen
değiştirmektedir. Örneğin; falanca ünlünün yatak odasından fotoğraf paylaşması
veya kendisi için özel sayılacak bir fotoğrafını paylaşması, takipçileri
özelinde dolayısıyla etkilenme yoluyla tüm sosyal medya kullanan toplum
genelinde mahremiyet algısını değiştirip, normalleştirmektedir. Bu durum
tamamen yeni, ilginç ve dikkat çekici paylaşımlar yapıp beğeni alma gayesiyle
yapılmaktadır.
Mantıklı bir
şekilde düşünüldüğü zaman bu iki durumdaki çelişkiler gözler önündedir. Dijitalleşme, yaşadığımız çağın bir gereksinimi haline gelmiştir. Dolayısıyla bu konuda
bizlere düşen görev her alanda olduğu gibi bu alanda da bilinçli olabilmektir.
Aksi halde Dijital Mekanizma aracılığıyla kültürel savrulmalar ve normalleşmeler
kaçınılmaz olacaktır.
0 Yorumlar