Peygamberlik - lutfullahakman.com

Peygamberlik

 

Kur’ân-ı Kerim’in ele aldığı ana konuları üç ana başlıkta incelemek mümkündür. Bunlar; ulûhiyyet, nübüvvet ve âhiret’tir. Nübüvvet konusu İslâm kelâmının ana konularından biri olup iman esaslarının ikincisidir. Nübüvvet, dindarlık vasfını kazandırması bakımından ulûhiyet ilkesinden daha etkilidir. Bir kimse için evreni yaratan ve yöneten bir varlığın bulunduğunu kabul etmek, onu reddetmekten daha kolaydır. Evrenin bir yaratıcı ve düzenleyicisinin olduğunu kabul etmek, zihnin fonksiyonunu aşmayan felsefi bir kanaatten ibarettir. İman ise, sözü edilen yaratıcının insana yönelik bir mesajının bulunduğunu kabul etmekle başlar.

İslâm dini, önem ve değerini nübüvvet müessesine dayanmasından alır. Peygamber göndermek Allah’ın insanlığa en büyük nimetlerindendir. Allah bütün kullarıyla konuşmadığından, onların arasından seçtiği peygamberleri vasıtasıyla insanlara hitap etmiştir. O’nun kelâmını insanlara bildirecek, Allah ile insanlar arasında elçilik yapacak bir peygamber gereklidir.

İlmiyle her şeyi kuşatan Allah, yaratıklarına sonsuz lutuf ve merhametinin gereği olarak insanları kendi yol göstericiliğinden mahrum bırakmamıştır. Zira insanların inanç ve davranış alanlarında bu yardım olmaksızın doğruya ulaşmaları imkânsızdır. Mâtürîdî’nin de sık sık temas ettiği üzere, Yüce Allah’ın şuurlu bir canlı olarak yarattığı insanı sorumlu tutmaması hikmetle bağdaşmadığı gibi, sorumlu kıldığı halde ona yol göstermemesi de, O’nun zikredilen isim ve sıfatları ile çelişecektir. Kelâmcıların çoğunluğu bu görüştedir.

Konuya her şeyden önce aklî imkân açısından yaklaşan kelâmcılara göre nübüvvet, hem ilâhî hem beşerî açıdan mümkündür. İlâhî açıdan mümkündür; çünkü Allah mürîd ve mütekellim olduğu gibi adâlet ve merhamet sahibidir. Bu sıfatlarını nübüvvet vasıtası ile tecellî ettirir ve bu sayede buyruklarını yaratıklarına iletir.

Kelâmcılar, nübüvvetin beşerî açıdan da gerekli olduğunu ifade ederler. Çünkü insanın bilgi edineceği iki vasıta söz konusudur: Bunlardan biri duyu diğeri ise akıldır. Ancak her iki kaynak da sınırlıdır. İnsan için vazgeçilmez bilgi kaynağı olan akıl, geçmişi ve geleceği kuşatabilen mutlak ve mükemmel bir kaynak değildir. İnsanı mutluluğu için gerekli olan bilgileri tek başına üretemez. Ürettiği doğru bilgilerin benimsenmesini sağlayacak manevi bir yaptırım gücüne de sahip değildir. Akıl yürütme gücüne rağmen insan, nefsânî ve dünyevî arzularına aşırı bağımlılığın tesiri ile yanlış hükümler verebilir, korkularının ve hırslarının etkisi ile aklî ve ruhî hastalıklara maruz kalabilir. İnsandaki akıl yürütme gücünü hataya düşmekten koruyacak mükemmel bir kaynağa ihtiyaç vardır ki bu da ilahi bilgi kaynağından başkası olamaz.

İnsan, yaratılıştan sahip kılındığı donanım sayesinde akıl yürüterek veya tabiî bir yönelişle Allah’ın varlığına fikren ulaşsa bile; O’nun sıfatları, kulun yükümlülükleri ve ibadet tarzı, Allah-evren ve Allah-insan ilişkileri, insanın yaptıklarından hesaba çekileceği âhiret günü gibi konularda bilgi elde edemez. Bütün bunları ancak peygamberler vasıtasıyla öğrenebilir.

Hz. Muhammed'in Peygamberliği'nin Delilleri:
Kur’an hem iman konusu hem de aklî ve mantikî deliller kitabıdır. O, Hz. Muhammed’in peygamberliğini, inkârı mümkün olmayan yakînî deliller ile anlatmıştır. Bu delillerin ilki, Hz. Muhammed’in kişilik ve ahlâkıdır. O’nun tebliğine başladığı süreç de, peygamberliğin Allah’ın takdiri ile gerçekleştiğini göstermektedir. Kur’an Hz. Muhammed'in aklî ve ebedî bir mu’cizesidir. Bunu bize gösteren önemli husus, Hz. Peygamberin ümmî olması, okuma-yazma bilmemesi, annesinden doğduğu gibi yetişmesi, bir okul eğitimi almamış olmasıdır. Muhtevası itibariyla Kur’an, Hz. Muhammed’in peygamberliğine büyük delili teşkil etmektedir. Kur’anda insanlık için ileri sürülen düşüncelerin, insanların hayatını düzenlemede emsalsiz bir değere sahip olması, Hz. Muhammedin önemli peygamberlik bir delilidir. Kur’an’ın Hz. Muhammed’in peygamberliğini ispat eden bir yönü de ayetlerinin bir insan tarafından ortaya konulması imkansız olan i’caz özellikleridir.

Risaletin ilânı sırasında, Hz. Muhammed (a.s.m)’ın korunması da önemli bir delildir. Çünkü o, hasımlarının öfkesini üzerine çekecek bir dönem yaşamıştır. Müşrikler onu ortadan kaldırmaya azmetmiş, değişik planlar kurmuşlardır. Fakat, Hz. Muhammed hiç bir zaman “nübüvvet vazifesini” yere düşürecek bir zillete maruz kalmamıştır; bu koruma da onun risaletinin önemli bir ispatı sayılır. Allah kendi mevcudiyetini Kelam ile gösterdiği gibi, çok sayıda ayette, risaletin, kendi lûtuf ve ihsanı olduğu, Muhammed’in (a.s.m)’ın müjdeleyici ve uyarıcı bir peygamber olarak gönderildiği ifade edilmiştir.

Kur’an muhtevası itibariyla onun nübüvvetine en büyük delili teşkil etmektedir. Hem lafız hem de mana bakımında mucize olup insanlara benzerini getirme konusunda meydan okuyan Kur'an başlı başına bir delildir. Onun hem okuma yazma bilmeyen biri tarafından ortaya koyulması bunun bir göstergesidir. Ayrıca Kur'an'da ki evrenin genişlemesine, insanın anne karnındaki gelişim süreçlerine ve kâinatın yaratılmışlığına yönelik vurgu yapan ayetler günümüz bilim insanları tarafından da bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Bütün bunlar gösteriyor ki, Kur’an’da bir maksat için en uygun, insanları hakikata yönlendirecek, en tesirli bir üslup seçilmiştir. Ayrıca Kur’an'da insanlık için ileri sürülen düşüncelerin insanların hayatını düzenlemede emsalsiz olması gibi sonuçlar, bu ilâhî kelâmın, güneşin ışıklarıyla kendini göstermesi kesinliğinde, Hz. Muhammedin nübüvvetini ispat etmektedir.

Yorum Gönder

0 Yorumlar