Batı, pagan(çoktanrılı) bir geçmişe sahiptir. Avrupa medeniyetinin temellerine baktığımız zaman eski Yunan mitolojisi ve geleneği akla gelir. Eski Yunanda çeşitli tanrılara mitolojik değer atfettikleri bilinen bir gerçektir.
Batı medeniyeti, Kudüs ve çevresinde ortaya çıkan Hristiyanlığın Avrupa’ya taşınmasıyla eklektik bir yapıya bürünmüş ve Batı’nın dini haline gelmiştir. Dikkat edilirse Hristiyanlık Doğu’da ortaya çıkmıştır. Batı medeniyeti bu iki gelenek arasında sürekli git-geller yaşamıştır. İlk çağlarda Yunan geleneğine yakınken; Orta çağlarda Hristiyanlığın kabulü ile beraber iki gelenek sentezlenme yoluna gidilmiş fakat Hristiyan teolojisinin Katolik kilise merkezli baskıcı tutumu ve din adamlarının cevapsız bıraktığı bir çok teolojik ve felsefî sorunlar Batı medeniyetinde kırılma noktası olmuş ve Aydınlanma, Rönesans dönemiyle beraber tekrar eski gelenekleri olan Yunan kültürüne yakınlaşıp, Hristiyan merkezci bakış açısını bir kenara bırakmışlardır. Bu sayede aydınlanma ile beraber din mefhumu ve mânâ alemi zayıflayan Batı medeniyeti, bundan sonra artık maddeye yönelmiştir.
İslam medeniyetine baktığımız zaman ise, Hz. Peygamber zamanında Arap yarımadasına Müslümanlar hakim olmuş, bölgede köklü bir kültürün bulunmaması, İslam kültürünün gelişmesine etki etmiştir. Özellikle 4 Halife döneminde fetihlerle beraber İslam coğrafyasının sınırları genişlemiş ve bir çok kültür İslam coğrafyası içerisine girmiştir. Bu sayede Müslümanlar Bizans, Sasani(Pers) ve Hint kültürü gibi çeşitli kültürlerle karşılaşmışlardır. Kur’an’ın ve Hz. Peygamber’in hikmet arayışına yaptığı vurgu ile Müslümanlar çeşitli kültürlerle etkileşim içine girmiş ve kendi sınırları içerisinde bulunan diğer kültürleri, kendi medeniyeti bünyesinde eritmiş ve özgün yeni medeniyetlerin ortaya çıkmasına imkan sağlamışlardır. İslam hukuku, yerel kültürleri asimile etmeye izin vermez. Sağlamış olduğu bu esneklik sayesinde orta çağlarda İslam kültürü geniş etki alanları bulmuştur.
İki medeniyet arasında kaçınılmaz olarak etkileşim de olmuştur, örnek verecek olursak Müslümanların kurmuş oldukları medrese ve külliye yapıları, Batı medeniyetinde daha sonraları ortaya çıkacak olan fakülte, kampüs, kürsü, cübbe giyme gibi sistemlere kaynaklık teşkil etmiştir. Elbette ki, Müslümanlar da kültürel olarak bölgedeki diğer kültürlerden etkilenmişlerdir. Klasik dönem İslam mimarisinin şekillenmesinde Bizans kültürünün etkisi büyüktür. Ayrıca Hz. Peygamber zamanında Ka’be’nin tamiri için Bizanslı ustalar kullanılmıştır. Fakat İslam medeniyeti bu kültürel etkileşimlerle beraber yerel kültürleri kendi bünyesinde sentezleyip yeni, özgün bir medeniyet ortaya çıkarabilmiştir. Siyaset iki medeniyetin arasını ayırana kadar etkileşim olumlu yönde ilerlemiştir.
Medeniyetler arasındaki kültürel etkileşim bu kadar yoğun yaşanmasına rağmen Batı medeniyeti, İslam fetihleriyle beraber bir çok toprak kaybetmiş ve İslam dini özelinde doğuyu, barbar ve şiddet yanlısı olarak telakki etmiştir. Elbette ki, bu İslam kültürünün orta çağlardaki yükselişine bir tepki olarak Katolik kilisesi ve siyaset eliyle yapılmıştır. Haçlı seferleri bunun tipik örneklerinden bir tanesidir.
Haçlıların Kudüs'ü İşgali |
Batı medeniyeti Katolik kilisesi bünyesinde farklılıklara ve diğer kültürlere tahammül göstermezken, bazı Hristiyan mezhepleri dahi Katolik zulmüne maruz kalmıştır. Hristiyan mezhepleri özgür bir şekilde kendi dinlerine ve kültürlerine müdahale edilmeden İslam medeniyeti altında yaşamıştır. İslam hukuku, ehli kitaba(Yahudi-Hristiyan) cizye vergisi karşılığında kendi bünyesinde himaye etme hakkı tanımıştır. Bundan dolayıdır ki, Orta çağlarda Katolik kilisesi altında ezilen birçok Doğu-Hristiyan mezhepleri, İslam hukuku ve medeniyeti altında yaşamayı tercih etmişlerdir.
Engizisyon Mahkemeleri |
İslam'ın şiddet yanlısı bir din olduğu söylemleri bugün hala Avrupa devletlerinin siyaset eliyle yapmış olduğu açıklamalarda mevcuttur. Bunun temellerinin orta çağ ezilmiş ve toprak kaybetmiş Katolik kilisesi ve siyaset zeminine gittiğini ifade etmiştik. Avrupalılar, din olarak İslam ile medeniyet olarak İslam’ı ayırmış, dine karşı çıkarlarken kültüre hayranlıkla bakmışlardır.
Endülüs(İspanya) İslam dünyasına baktığımız zaman da aynı durum mevcuttur. Çok kültürlü kozmopolit bir yapıya sahip olan Endülüs, Müslümanlar yönetiminde çoğulcu bir yapıda idare edilmiş, şehirlerde camiler, kiliseler ve havralar bulunmuştur. Tüm medeniyet mensupları özgürce yaşamışlardır. Fakat ilerleyen zamanlarda Avrupa medeniyeti yine Katolik kilisesi ve siyaset egemenliğinde ”reconquista”(Müslümanları ve İslam kültürünü ispanyadan temizleme fikri) ortaya atıp tüm İspanyayı Hristiyanlaştırmaya çalışmışlardır. Bundan Müslümanlar kadar Yahudiler de zarar görmüştür. Çoğulculuğa karşı, tek tipleşmeyi savunan bu asimile politikası yine siyaset eliyle meydana gelmiştir.
Reconquista |
Modern zamanlarda ise, Batılı devletlerin sanayi devrimi ile beraber kaynak aramak için bir çok İslam ülkesine sömürü faaliyetleri yapması ister istemez, İslam coğrafyasında bir tepki meydana getirmiştir. Batı medeniyeti kendini teknik olarak gelişmiş ve modern olarak görürken, diğer devletleri gelişmemiş ve sömürülmeye layık olarak görmüştür. İşgal ettikleri bir çok yere “medeniyet götürüyoruz” kılıfına büründürerek işgallere meşruiyet kazandırmışlardır. Haliyle Müslümanlar Batı’nın tahakkümü altına girmekten dolayı tepkiyle karşılık verdiler ve bu olaylar da yakın dönemde İslam medeniyetinde bir kırılma noktası meydana getirdi.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki; İslam, evrensel değerler ve yerel kültürler arasında çatışma görmez ve dinin aslını muhafaza ederek diğer kültürleri kendi bünyesine alarak çeşitli bölgelerde farklı İslam kültürlerinin doğmasına zemin hazırlamıştır. Hakikatin evrenselliği fikri bir çok Kur’an ayetinde de ifade edilmektedir. İki medeniyet temelde ortak değerlerde birleşmiş iken, siyaset eliyle devamlı yıpratılmıştır ve düşman ilan edilmiştir, bugün bile islamofobi söylemlerinin temelinde yatan sebep budur. Nasıl ki bu iki medeniyet, Endülüste, Osmanlıda, Abbasilerde, Selçuklularda ve diğer bir çok İslam ülkesinde bir arada, çoğulcu olarak saygı çerçevesinde yaşadıysa bugün de bize düşen görev bunu yeniden tesis etmektir. Farklılıklara tahammül seviyesi arttığı zaman hoşgörü ve ilerleme mümkündür, tek tipleşme çatışmayı doğuracaktır yıllardır iki medeniyetin siyaset eliyle kavgası gibi...
Lütfullah Akman
İleri Düzey Okumalar: İbrahim Kalın, İslâm ve Batı (İSAM Yayınları)
0 Yorumlar