Tarihe bakıldığı zaman görülür ki, bazı toplumlarda zaman sürekli kötüye; bazılarında ise sürekli iyiye gitmektedir. Zamanın iyiye gittiğini ifade eden toplumlarda en kötü şeyler hep geçmişte yaşanmış ve gelecek her zaman daha güzel olacaktır. Bu görüşün temelinde gelişen teknoloji ile modernleşme faaliyetleri etkili olmaktadır; Buna karşın zamanın kötüye gittiğini ifade eden eden toplumlarda ise en iyi zaman -altın çağ- geçmişte yaşanmış, içinde bulunulan zaman ve gelecek devamlı kötüye gitmektedir. İşte İslam medeniyetinin hakim olduğu toplumlarda da bu kötümser durum gözlenmektedir. Bu değerlendirmemizde İslam medeniyet ve toplumlarındaki "kötümserlik" bilincini ele alacağız.
Öncelikle İslam toplumlarında tarihin devamlı kötüye gittiğine dair bir durum gözlemlenmektedir. Geçmişte yaşamış ve günümüzde yaşayan bir çok İslam alimi içinde bulunulan çağda kötülüklerin, mal sevgisinin ve zenginliğin arttığı, insan onurunun kaybolduğu, maneviyatın zayıfladığı, ilmin ve alimin gerçek manada kaybolduğu ve buna istinaden kıyametin alametlerinin yaklaştığı ve kıyametin çok yakın olduğunu düşünmektedir. İşin ilginç tarafı, toplum yapısındaki bozulmalardan dolayı kıyametin kopmasının yakın olduğu söylemi her toplum ve çağda dile getirilmektedir. Örneğin günümüz alimleri, ilmin ve alimin ortadan kalktığını iddia ederlerken, orta çağda hicri 3-4. asırlarda yaşamış olan İslam alimleri de kendi döneminde ilmin ortadan kalktığını, dünya sevgisinin çoğalıp maneviyatın azaldığını, kötülüklerin arttığını ifade etmektedir. İlk dönem zühd hareketi bunun en bariz örneklerinden bir tanesidir. İlk dönem zâhidleri sosyal hayattaki bu bozulmaları görüp maneviyatı tercih ederek toplumdan uzaklaşma yoluna gitmişlerdir. Hadiste otorite olan büyük hadis alimi İmam Buhari, Kütüb-ü Sitte’nin tamamlandığı, hadiste ve diğer İslam ilimlerinde altın çağ olarak adlandırılan hicri 3. asırda yaşayan diğer muhterem hadis imamları bile kendi döneminde ilmin ve alimin kaybolduğundan yakınmaktaydılar (mihne süreci ve sonrasında yaşananlar bile bunun en tipik örneğidir) ve bu endişelerini, bozulmaların önüne geçmek için yapmış olduğu çalışmalarla en aza indirmeye çalışmışlardır. Bu durum bazen kötü gidişat karşısında sonucu kadere yükleyerek tamamiyle boş vermişliği de ortaya çıkarmaktadır. Bazı alimlerde ise tam tersi bir etki yaratıp bu durumu engellemeye yönelik adımlar atıldığı görülmektedir. Fakat İslam tarihine bakıldığı zaman görülür ki, zaman sürekli kötüye gitmektedir ve Müslüman bilinç böyle düşünmektedir.
Müslüman bilinçte bir altın çağ profili olarak “Asr-ı Saadet” dönemi diye adlandırılan Hz. Peygamber ve Hulefa-i Raşidin(4 Halife) dönemi yer almaktadır. Bakıldığı zaman tarihin en iyi dönemi bu dönemler olarak adlandırılır, sanki bu dönemde hiçbir şekilde kötülüğün olmadığı gibi bir algı vardır ve bu dönemden uzaklaşıldıkça kötülüklerin arttığı bir çok fitnenin ortaya çıktığı ve zamanın geçmesiyle her şeyin daha da kötüye gittiği düşünülmektedir. Bu sebeple her dönemde, İslam alimleri kendi çağının hep en kötü çağ olduğunu ve zamanla daha da kötüye gittiğini düşünmüşlerdir. Ayrıca kötülük veya iyilik aslında bakıldığı zaman göreceli olan kavramlardır, içinde bulunulan çağda kötü olarak algılanan bir durum zamanın değişmesiyle iyi olabilmektedir. Aynı zamanda artan zenginleşmeyle dünyevileşmenin de artması kötü olarak algılanırken, zengin olan kişi açısından bu durum iyi olarak algılanmaktadır. Yine bir örnek verecek olursak köleliğin kalkması köleler açısından iyi iken sahipler açısından kötü bir durum olmaktadır. Aslında tarihe bakıldığı zaman görülür ki her şey, her zaman her çağda mümkündür. Her çağda, zamanda ve mekanda iyilik ve kötülük daima bir arada var olagelmiştir. Asr-ı Saadet diye ifade ettiğimiz Hz. Peygamber ve 4 Halife dönemlerinde de -pek tabii olarak- kötülükler ve iyilikler bir arada bulunmuştur. Fakat Hz. Peygamber’in hayatta olması kötülükleri olabildiğince en aza indirmiştir.
İslam dünyasındaki bu kötü gidişatın Müslüman bilinçte nasıl ortaya çıktığı konusunda ise en büyük kaynak, fiten ve melahim hadisleri(Hz. Peygamber’e isnad edilen gelecekte ortaya çıkacak olan kötü olaylara ve kıyamet alametlerine dair hadisler) olarak görülmektedir. Bilindiği üzere hadis alanında fiten ve melahim bölümü geçmişten günümüze sorunlu bir alan olarak gelmektedir ve bu durumu bir çok otorite hadis alimi ifade etmiştir. Bu alanla ilgili elimizde olan hadislerin pek azı sahih olarak görülmektedir. (el-Hatib el-Bağdadi, el-Camii-li Ahlaki’r-Ravi, II, 231.) Bu alandaki hadisler Müslüman alimler –özellikle ehli hadis alimleri- vasıtasıyla Müslüman bilince yerleşip daha sonra bir gelecek tasavvuru oluşturmuş ve zaman devamlı kötüye gitmiştir. Devamlı geçmişe yönelik bir özlem ve içinde bulunulan çağdan şikayet etme ön plana çıkmış görülmektedir. Toplumun kısa zamanda yozlaşacağını ifade eden rivayetler, Hz. Peygamberi son derece karamsar bir kişi olarak sunmakta ve İslam’ın yükselişinin kısa bir zamanda çöküşe geçeceğini göstermektedir. Realiteye bakacak olursak Hz. Peygamber gevşeklik göstermeyen, asla ümit kesmeyip İslam toplumunu ıslah etmek için çaba sarf eden bir şahsiyettir.
Sonuç olarak Müslüman bilince vereceğimiz mesaj, her dönemde iyiliklerin ve kötülüklerin bir arada bulunduğunu unutmadan, elimizden gelen gayretle daha iyi bir toplum için çalışmaktır. Tarih kötüye gider veya iyiye gider şeklinde tarihe duygusal olarak bakmak yerine daha akılcı bir zeminde ileriye bakmak gereklidir. Unutulmamalıdır ki, Allah çalışana hakkıyla verecektir eğer elimizden gelen gayreti gösterirsek gelecek günlerin, içinde bulunduğumuz günlerden daha iyi olması pek tabiidir.
Lütfullah Akman
İleri Düzey Okumalar: Nevzat Tartı, Hadisçiler ve Tarih (Fecr Yayınları)
- Ana Sayfa
- Değerlendirmeler
- Din Felsefesi
- _Din - Bilim İlişkisi
- _Hürriyet Problemi
- _Kötülük Problemi
- _Ahlak Problemi
- Tasavvuf
- _Vahdet-i Vücûd
- _Ma'rifet
- _İnsan
- Kelam
- _Allah'ın Varlığı
- _Allah'ın Birliği
- _Ahiret İnancı
- _Peygamberlik
- _Ateizm ve Eleştirisi
- _Deizm ve Eleştirisi
- _Pozitivizm ve Eleştirisi
- _Nihilizm ve Eleştirisi
- _Freudizm ve Eleştirisi
- Hakkında
- İletişim
0 Yorumlar