(Öncelikle bu yazıda Freud'un tüm fikirlerine karşı çıkılmamakta olup yalnızca dine yönelik görüşlerine eleştiri getirilmiştir.)
Sigmund Freud’un
geliştirmiş olduğu Psikanaliz kuramı olup, insan davranışlarının altında yatan
sebepleri incelemeye çalışmıştır. Psikanaliz Sigmund Freud'un çalışmaları
üzerine kurulmuş bir psikolojik kuramlar ve yöntemler ailesidir. Bir
psikoterapi tekniği olarak psikanaliz, hastaların zihinsel süreçlerinin
bilinçdışı unsurları arasındaki bağlantıları ortaya çıkarmaya çalışır.
Analistin amacı; hastanın analistine transferansının fark edilmeyen ya da
bilinçdışı etkileşimlerinden, yani yaşamını ve ilişkilerini olumsuz etkileyen
ve özgürlüğünü kısıtlayan ilişki kalıplarını fark etmesine yardım etmektir. Bu
kurama göre insan davranışlarının altında yatan temel sebep cinsellik ve
saldırganlıktır. İnsanın, bilinçaltına bulunan belirli dönemlerde baskıladığı cinsellik ve saldırganlık temelli fikirlerin
ortaya çıkması üzerine kuruludur.
Peki bu kuramın dine
yönelik tutumlarına bakacak olursak;
Psikanaliz kuramına göre
insan davranışlarına kaynaklık eden anne, baba, bayrak, vatan ve Allah sevgisi
gibi bir çok temel değer tamamen cinselliğe indirgenmiş bulunmaktadır.
Bu kurama göre, insanın
bilinç altında Allah’a inanma duygusu yer almamaktadır. Aksine Allah’a inanma
eğiliminin içinde bile cinsellik veya korku duygusu aranmaktadır. İnsan sürekli
olarak korkuların ve bir türlü tatmin edemediği cinsel dürtülerinin baskısı
altında kalmaktadır ve bu baskılarda Allah sevgisi, anne sevgisi, vatan sevgisi
gibi duygularla açığa çıkmaktadır.
Freud’a göre dini inançlar, bilinç altındaki bir arzuyu gerçekleştirme duygusunun motive ettiği bir yanılsamadır.
O'na göre, tabiat karşısında yaşanan çaresizlik dini inanç ve uygulamaların asıl kaynağını oluşturmaktadır. Bundan dolayı din ve Tanrı inancı akılcı değil duygusal bir temele dayanmaktadır, ilkel ve çocuksu arzuların yatıştırılması ve arzuların tatminine hizmet etmektedir. Tanrı gerçekte çocuğun çaresiz kaldığı anlarda kendisine yardım eden büyütülmüş güçlü bir babadan başka bir şey değildir. Sonuç itibariyle din bir yanılsamadan ibarettir. Bir yanılsama olarak din, insanların katlanılmaz sıkıntılara tahammülünü kolaylaştırmakla birlikte sonuçta insanları gerçeklerden uzaklaştırmakta, aklın gelişmesini engellemektedir. (Bknz: Sigmund Freud, Bir Yanılsamanın Geleceği)
Freud'a en güçlü eleştiri bizzat kendi öğrencisi olan Jung'dan gelmiştir. Jung'a göre din, hem bireysel hem de tarihsel açıdan önemli bir olgudur. Jung, insanın dindar bir tabiata sahip olduğunu, dinin insana özgü ve içten doğma bir olgu olduğunu ortaya koymuştur. (Bknz: Carl Jung, Psikoloji ve Din)
Freud'un bu kuramının henüz bir
teori olduğunu ve kesinlik arz etmediğini ifade etmekte fayda var. Her ne kadar
Freud’un bu psikolojik çalışması bir çok faydalı sonuç verse de tamamen tüm
insanlığı bağlamaz.
Freud kliniğinde birtakım hastalıklı bireyler üzerinde deneyler yaparak ulaşmış olduğu sonuçları
genelleme yoluyla tüm bireylere uyarlayıp bu kuramı geliştirmiştir. Dolayısıyla
onun incelemeleri hastalıklı bireyleri bağlayacaktır, genele teşmil edilmesi
uygun görülmemektedir. Dini inançlar sayesinde insan ancak manevi olarak huzur
bulacaktır bunları, bütün hayatı ve kutsal değerleri tamamıyla cinselliğe ve
saldırganlığa indirgemek ancak hastalıklı bir zihnin ürünüdür.
Freud, erkeklerin hepsinin babalarını öldürmek ve anneleriyle birlikte olmak gibi düşüncelere sahip olduğunu düşünmektedir. (Oedipus Kompleksi)
Psikoloji bilimi deney ve
gözleme dayanmaktadır fakat bu teori kesinliği kanıtlanmış bir teori olmayıp
bir kuram aşamasındadır. Dolayısıyla
kesinlik ifade etmemektedir.
Ayrıca henüz cinsellik
duygularının dahi gelişmediği bebeklik ve çocuk dönemi davranışlarını, çocuğun
anne sevgisi ve annenin de çocuk şefkatini cinsellik duygusuna indirmek
hastalıklı zihnin bir yansımasıdır.
Freud'a göre, insan
yaratılıştan herhangi bir inanca sahip olmaz, fakat İslam alimlerine göre Allah
inancı fıtrîdir, yaratılıştan gelir. İnsan aciz, dünya ise adaletsiz bir yer olduğu
için insan mutlaka bir yaratıcıya inanma eğilimi hisseder. İçinde bulunduğu
kötü durumdan çıkmak için Allah’a yakarır, korkularından emin olmak için Allah’a
güvenir, sevinçlerinde ise Allah’a şükreder. İşte kulluğun başlangıç noktası da
tam burasıdır.
0 Yorumlar