Allah'ın Varlığının Delilleri - lutfullahakman.com

Allah'ın Varlığının Delilleri


Tarihte bulunan her toplulukta mutlaka bir kutsala ve dine inanma eğilimi görülmüştür, Tarihe bakıldığı zaman toptan dinsiz hiç bir topluluk görülmeyecektir. Elbette ki topluluklar içerisinde dinsiz kişiler olmakla beraber topluluğun tamamı dinsiz olmamıştır. Bu olgu ise insanın içinde fıtri olarak bulunan bir yaratıcıya inanma durumunu ortaya koymaktadır.

Allah aşkın bir varlık olduğu ve maddi olmadığı için maddi olarak kanıtlanamaz fakat bilimsel verilerle kanıtlanamayacağı, elbette ki bir yaratıcının olmadığı sonucuna götürmez. Aslında iman ispat işi olmaktan çok bir inanç meselesidir. İman ispat edilseydi zaten herkes inanır imanın bir değeri kalmaz dolayısıyla ahiret ve yaratılış olgusunun da değeri ortadan kalkardı.

Genel olarak alemin ve kainatın varlığı Allah'ın varlığına, alemdeki düzen ve intizam da Allah'ın birliğine delil sayılmıştır fakat İslam Kelamcıları bunu akli delillerle de ispat yoluna gitmişlerdir. Salim, doğru düşünebilen bir insan aklı Allah'ın varlığını kavrayacaktır, çünkü bu olgu insanın içinde fıtri olarak mevcuttur.


Allah'ın Varlığının Delillerini Kelamcıların delilleri ve Felsefecilerin delilleri olarak iki aşamada ele alacağız:

1) Kelamcıların Delilleri:

Hüdûs Delili: 
Hüdûs, sonradan meydana gelen şey, yok iken var olma durumu demektir.

Bu delile göre;

  • Alem, bütün parçalarıyla hâdistir. (Sonradan yaratılmıştır.)
  • Her hâdis olanın mutlaka bir muhdise ihtiyacı vardır. (Her sonradan yaratılan mutlaka bir yaratıcıya ihtiyaç duyar.)
  • O halde bu alemin de bir muhdisi vardır ki o da Yüce Allah'tır. (Alemin yaratıcısı Allah'tır.)

Sonradan yaratılma durumu bir eksiklik ifadesidir ve yaratıcı ile nitelendirilmez, aşkın olan Yüce Allah ise ezelidir.

Alemin sonradan yaratılmış olduğunun ispatı ise daima bir değişme içerisinde olmasıdır. Değişme eğiliminde olan her şey mutlaka bir tekamül olgunluk sürecine girer bu süreç ise sonradan yaratılmanın habercisidir.

İmkan Delili:

Bu delil alemdeki varlıkların dolayısıyla alemin imkan dahilinde olduğundan hareketle Allah'ın varlığını ispatlamaya çalışmaktadır. Peki imkan dahilinde olmak ne demektir?

Mümkün olma durumu varlığı, yokluğa tercih edilme durumudur. Yani yok iken sonradan meydana gelme durumudur.

Şöyle ki;

  • Âlem mümkinler topluluğudur. (Varlığı, yokluğuna tercih edilmiştir.)
  • Her mümkin var olmak için mutlaka varlığını, yokluğuna tercih eden bir tercih ediciye ihtiyaç duyar.
  • O halde bu evren de var olabilmek için bir tercih ediciye muhtaçtır
  • O da varlığı kendinden olan Yüce Allah'tır.

Varlığı kendinden olan değişiklik kabul etmez, alemdeki değişiklik sonradan meydana gelmenin habercisidir dolayısıyla bu da alemin ezeli olamayacağını gösterir.

Gaye ve Nizam Delili:
Bu delil Kur'an dan hareketle ortaya konulmuş bir delildir ve yukarıda da ifade ettiğimiz gibi alemin varlığı ve alemdeki düzen ise Allah'ın varlığına ve birliğine delil kabul edilmiştir.

Evrendeki canlılar, insanın yaratılışı, her bir organının farklı bir işlevde oluşu insandaki kusursuzluk ve tabiat dengesi hep bunun örneğidir. Nasıl ki çok kaliteli yapılmış bir kumaş kendi başına var olmadı ve kendisini meydana getiren terzinin işçiliğini taşıyorsa, evren ve kainat da sonsuz kudret sahibi Allah'ın eseridir. Allah yoktur demek o mükemmel şekilde yapılmış olan kumaşın bir terzisi yoktur kumaş kendi başına var olmuştur demek gibidir.

2) Felsefecilerin Delilleri:

Din Felsefecilerinin delilleri daha rasyonel olmak bakımından Kelamcılardan biraz daha farklılık arz etmektedir; Felsefeciler teizm ve ateizm temelli konuyu ele almışlardır.

Teizm: Tanrı vardır, evreni yaratmıştır, evrene hâkim ve evrenden aşkın olduğunu söyleyen, Müslümanların da inandığı inanç biçimidir.

Ateizm: Bilindiği üzere Tanrı’nın varlığını reddeden ve maddenin, dolayısıyla evrenin ezelî olduğunu savunan inanç biçimidir.

Din Felsefecilerine göre Allah’ın varlığına yönelik deliller iki kategoride incelenmektedir:

Evren ve Fıtrat delilleri;

Evren delilleri; kainattan yola çıkarak Allah’ın varlığını bulmaya, Fıtrat delilleri ise insan fıtratından yola çıkarak Allah’ın varlığını ispata çalışmıştır.

Evren Delilleri:

Kelamın Kozmolojik Delili:

Evrenin yaratılmışlığından modern bilimin verileriyle yola çıkarak Allah’ın varlığını temellendirmeye çalışan bir delildir. Bilindiği üzere ateizmde madde ve dolayısıyla evren ezelîdir. Fakat Müslümanların da inandığı inanç türü olan teizme göre alem ezeli değil bizzat Allah tarafından yaratılmıştır. Ateizm anlayışını benimseyenler evreni Tanrı’nın yerine koymaya çalışmışlardır. Halbuki evrenin yaratılmış olduğuna yönelik bir çok delil vardır. Ezelî olan değişim ve dönüşüm kabul etmez, zaten en mükemmeldir. Fakat evrene baktığımız zaman sürekli değişim ve dönüşüm içindedir, örneğin bir taraftan doğumlar devam ederken diğer taraftan ölümler devam etmektedir. Hatta bilime ve Kur’an’a göre de evren genişlemeye devam etmektedir. Dolayısıyla evren gelişimini tamamlamadığı için ezelî olamaz, madde ezeli değildir.

Bu delilde bilimsel olarak da kanıtlanmış olan iki önemli argüman ön plana çıkar:

Big Bang Teorisi: Bu teoriye göre evren çok sıcak ve çok yoğun bir noktacık, gaz bulutu olarak başlamış, daha sonra sürekli genişleme sürecinde bu sıcaklık ve yoğunluk düşerken galaksiler, yıldızlar ve gezegenler oluşmuştur ve bu süreç hâlâ de­vam etmektedir. Bu teori evrenin başlangıcının olduğunu kanıtlamaktadır.

Entropi Yasası: Evrende insan eliyle ortaya çıkmış bir düzensizlik olduğunu ve evrende bir gün termodinamik dengenin oluşarak, ısı ölümünün(kıyamet) yaşanması üzerine kurulu bir yasadır. Bu yasa evrenin bir sonunun olduğunu kanıtlamaktadır.

Kelam Kozmolojik Delili kısaca şu şekilde delillendirilmektedir:

  • Materyalist-ateist felsefe doğruysa evrenin ezeli olması, teizm doğruysa evrenin başlangıcı olması beklenir.
  • Evrenin başlangıcı vardır; bunun delilleri şunlardır:
  • Evrenin geçmişinin “tamamlanmış sonsuz” ol­duğu iddiası çelişkilere yol açacağından müm­kün değildir; bu ise evrenin başlangıcı olduğunu gösterir.
  • Entropi yasası evrenin başlangıcı olduğunu gösterir.
  • Big Bang teorisi evrenin başlangıcı olduğunu gösterir.
  • Sonuçta teizm materyalist-ateizme tercih edilmelidir.

 

Yasaların Varlığı Delili:

Evrenin işleyişinde kaos ve başıboşluk değil de, doğa yasalarının varlığından(yer çekimi, suyun kaldırma kuvveti, insanın öğrenme kabiliyeti vs.) ve tüm bunların tesadüf eseri olmadığından yola çıkarak Allah’ın varlığını temellendirmeye çalışan delildir.

Bir çok bilim insanı evrendeki yasalara odaklanırken, neden yasaların var olduğu konusunda hiç düşünmemişlerdir.

“Yaşadığımız kainatta neden kaos değil de doğa yasaları vardır?” öncelikle bu soru üzerinde düşünmek gereklidir.

Ateistlere göre evrende yasaların bulunması tesadüf eseridir. Sâlim bir akılla düşünen bireyler için evrendeki tüm bu unsurların tesadüf eseri olmadığı apaçık ortadadır.

İşin doğrusu doğa yasalarının değil de kaosun olduğu bir ortamda insan türünün ne yaşaması ne de herhangi bir dili öğrenmesi mümkün olurdu ve dili öğrenmek müm­kün olamayınca imtihan olmaya yeterli bir akıl seviyesine ulaşmak da mümkün olamazdı. Halbuki Allah insanı dünyada imtihana tâbî tutmuş ve karşılığını ahirette vereceğini bildirmiştir. İmtihan için de, imtihan ortamını en mükemmel şekilde yasalarla oluşturmuştur. Ancak doğa yasalarının olduğu bir ortamda fiillerimizin sonuçlarını algılayıp, sorumlu olabiliriz. Örneğin yer çekiminin olmadığı bir ortamda bir insanı kasten uçurumdan aşağı itmek herhangi bir sonuç teşkil etmeyecektir. Fakat doğa yasalarının olduğu bir ortamda bu tam bir cinayet olarak değerlendirilmektedir.

Dünyanın her yerinde bir ahenk üzere teşekkül etmiş olan bu yasalar elbette ki tesadüf eseri değil ezelî bir yaratıcının ürünüdür.

Yasaların Varlığı Delili kısaca şu şekilde delillendirilmektedir:

  • Doğanın yasaları vardır.
  • Bu yasaların varoluş sebebinin açıklamasını ya te­izm ya da materyalist-ateizm yapabilir.
  • Teizm bu yasaların varoluş sebebini materyalist-ate­izmden daha iyi açıklar:
  • Çünkü rasyonel, bilinçli, iradeli (Alim, Kadir) bir yasa koyucu rasyonaliteye uygun yasaların varoluş sebebini daha iyi açıklar.
  • Çünkü tek (Vahit) bir yasa koyucu farklı alan­larda aynı yasaların geçerli oluşunu daha iyi açıklar.
  • Çünkü teist dinlerin paradigmasının önemli bir unsuru olan imtihan olma olgusu ancak yasala­rın var olduğu bir evrende mümkün olduğun­dan, bu paradigma ile yasaların var olması daha uyumludur.
  • Sonuçta teizm materyalist-ateizme tercih edilmelidir.

 

Evrenin Keşfedilebilirliği Delili:

Evrenin keşfedilebilmesi, matematiğin evrene uygunluğu, bilimin gelişmesiyle doğa yasalarının keşfedilebilmesi, evreni keşfetmeyi mümkün kılan aletlerin yapılabilmesi gibi özellikler üzerine kurulu olan bu delile göre; insan aciz bir varlık olmasına, evrenin de uçsuz bucaksız olmasına rağmen, insan evreni, aklını kullanarak keşfedebilmektedir.

Evrendeki doğa yasaları olmasaydı evren keşedilebilir olmazdı, Allah evreni matematiksel yapıya uygun yarattığı için evrenin keşfedilmesi mümkündür dolayısıyla Allah, evreni kendi kudretinin ve sanatının anlaşılmasına hizmet etmesi için keşfedilebilir bir şekilde yaratmıştır. Örneğin; insan gözü bir kaç santimetredir ama bu gözle koskoca evreni görürüz.

Fizik; optiğin yasalarını açıklamakla birlikte neden bu yasaların var olduğu konusuna değinmez.

Aciz olan insan aslında içinde büyük bir potansiyel barındırmaktadır, aklını kullanarak çeşitli aletler üretip, evreni incelemiştir. Teleskop üreterek makroyu, mikroskop üreterek mikroyu incelemiştir. Tüm bu aletler, bu tip aletlerin üretilmesinin mümkün oldu­ğu bir evrende yaşamamız sayesinde üretilebilmektedir. İnsan ne kadar kabiliyetli olursa olsun, matematik evre­ne ne kadar uyumlu olursa olsun, doğa yasaları keşiflere ne kadar yardım ediyor olursa olsun, bunun yanında bu evrenin hammaddeleri hiçbir şekilde camın üretilmesine olanak tanımıyor olsaydı böylesi bir evrende teleskop ve mikroskop üretiminden bahsedemezdik.

İşte tüm bunlar ateizmin iddia ettiği gibi tesadüfle açıklanamazlar.

Evrenin Keşfedilebilirliği Delili kısaca şu şekilde delillendirilmektedir:

  • İnsanlar çok yüksek seviyedeki âcizliklerine rağmen evrende oldukça önemli keşifler yapmaktadırlar.
  • Evrenin keşfedilebilirliği ile ilgili bu olgunun açıkla­masını ya teizm ya da materyalist-ateizm yapabilir.
  • Teizm evrenin keşfedilebilirliğini materyalist-ate­izmden daha iyi açıklar:
  • Çünkü evrenin keşfedilebilirliğini mümkün kı­lan önemli bir unsur olan matematiğin evrene uygunluğunu daha iyi açıklar.
  • Çünkü evreni keşfetmeyi mümkün kılacak ya­saların var olmasını daha iyi açıklar.
  • Çünkü evreni keşfetmeyi mümkün kılan alet­lerin yapılabilecek olduğu bir evrende yaşıyor olmamızı daha iyi açıklar.
  • Çünkü evreni keşfetmemiz için evrende bu ka­dar önemli ipuçlarının, delillerin varlığını daha iyi açıklar.
  • Sonuçta teizm materyalist-ateizme tercih edilmelidir.

Yasaların ve Sabitlerin Hassas Ayarı Delili:

Evrende ve yasalarda çok hassas dengelerin olması ve bu dengede en ufak değişiklik olması halinde düzenin bozulacağı üzerine kurulu bir delildir.

Modern bilimin verileriyle, dünyadaki canlılığın oluşmasını evrendeki çok hassas ayarlara (fine tuning) borçlu olduğumuzu öğrendik. Örneğin;

  • Yerçekimi kuvveti yasa olarak var olmasaydı can­lılık oluşamazdı. Aynı zamanda yerçekimi kuvveti (“G” harfiyle ifade edilen evrensel yerçekimi kuv­veti sabiti) daha şiddetli olsaydı, tüm yıldızlar bu kuvvetin gücüne direnemeden kara deliklere dönü­şürdü. Eğer daha zayıf olsaydı, kimya tablosundaki elementlerin çoğunu oluşturacak yıldızlar oluşa­mayacaktı. Her iki durumda da canlılık mümkün olmazdı.
  • Güçlü nükleer kuvvet çekirdekteki proton ve nöt­ronları bir arada tutar. Bu kuvvet olmasaydı canlılık olamayacağı gibi bu kuvvet biraz daha zayıf olsaydı hidrojen dışında hiçbir atom, dolayısıyla canlılık oluşamazdı. Bu kuvvetin şiddetinin farklı olması da yine bütün süreci bozardı.
  • Elektromanyetik kuvvet daha şiddetli olsaydı kim­yasal bağların oluşumunda sorun çıkardı. Eğer daha zayıf olsaydı da kimyasal bağların oluşumu sorunlu olurdu ve canlılık için mutlak gerekli olan atomlar oluşamazdı.
  • Zayıf nükleer kuvvet biraz daha güçlü olsaydı can­lılık için gerekli süreçler olumsuz etkilenirdi. Eğer bu kuvvet biraz daha zayıf olsaydı da yıldızlardaki ağır elementlerin oluşumu olumsuz etkilenecekti ve canlılık oluşamayacaktı.
  • Hayat için gerekli atomlardan en önemli ikisi kar­bon ve oksijendir. Bu atomlardan karbonun oksi­jen atomunun rezonansına oranı daha yüksek veya daha düşük olsaydı, bu atomların yıldızların için­deki oluşum süreçlerinde çıkacak sorunlardan do­layı canlılık için gerekli oksijen ve karbon atomları oluşamazdı.

İşte tüm bunlar göstermektedir ki, evrende hassas bir denge bulunmaktadır. Bu denge unsuru ise asla tesadüf ile açıklanamaz. Yerçekimi kuvvetinin hassas ayarını bozduğunuzda, ne yıldızların ne de gezegenlerin oluşması mümkündür, hatta yıldızlar oluşamayacağı için ve kimya tablosundaki hidro­jen ve helyum dışındaki atomların hepsi ancak yıldızların içindeki süreçlerle oluşabildiği için kimya da oluşamazdı.

Yasaların ve Sabitlerin Hassas Ayarı Delili kısaca şu şekilde delillendirilmektedir:

  • Evrende canlılığın oluşması doğa yasalarındaki ve sabitlerindeki çok hassas ayarlara bağlıdır.
  • Doğa yasalarındaki ve sabitlerindeki bu hassas ayar­ların varlığının açıklamasını ya teizm ya da mater­yalist-ateizm yapabilir.
  • Teizm doğa yasalarındaki ve sabitlerindeki hassas ayarları materyalist-ateizmden daha iyi açıklar.
  • Sonuçta teizm materyalist-ateizme tercih edilmelidir.

Fiziki Olguların Hassas Ayarı Delili:

Bundan önceki delilde hassas ayar evrenin yapısına içkin olmasından kaynaklıydı; fakat bu delilde evrenin yapısına içkin olmadan canlılığı mümkün kılan hassas ayarlar vardır, evrenin başlangıcın­dan canlılığın ortaya çıkmasına kadar olan süreçte bu has­sas ayarlar da rol oynamış ve canlılığın ortaya çıkmasına sebebiyet vermiştir. Örneğin;

  • Evrenin başlangıcındaki kritik madde yoğunluğu biraz daha az olsaydı evrendeki tüm madde dağılır­dı. Eğer kritik madde yoğunluğu daha fazla olsaydı bütün madde hemen kapanacaktı. Her iki durum­da da ne galaksiler, ne yıldızlar, ne dünyamız, ne de canlılar oluşurdu.
  • Evrenin başlangıçtaki homojen yapısı da galaksi­lerin oluşmasının bir şartıdır. Başlangıç homojen­liğindeki ufak bir azalma galaksilerin oluşmasına izin vermeyecek ve tüm maddenin kara deliklere dönüşmesi sonucunu doğuracaktı. O zaman da biz var olamayacaktık.
  • Evrende entropi sürekli artmaktadır. Bu ise evren­deki başlangıç anında çok düşük entropili bir baş­langıcın olması gerektiği anlamını taşır. Bu hassas ayar olmasaydı evrendeki düzensizlik hayata ola­nak tanımazdı.
  • Big Bang’den sonra açığa çıkan protonlar ile anti-protonlar ve nötronlar ile anti nötronlar birbirini yok eder. Canlılığın oluşabilmesi için proton sayısı­nın anti-protonlardan ve nötron sayısının anti nöt­ronlardan çok olması gerekiyordu ve öyle olmuştur.
  • Canlılığın varlığı galaksinin içinde belli koşulları sağlayan Galaksi Yaşanılır Alanları’nın ortaya çık­masına bağlıdır ve bu alanlar oluşmuştur.

İşte tüm fiziki olgular canlılığın oluşumu için olmazsa olmaz şartlardandır. Bunlardan bir tanesini bile değiştirmek canlılığı imkansız hale getirecektir. Düşünüldüğü zaman tüm bunların tesadüf olmadığı ortadadır.

Fiziki Olguların Hassas Ayarı Delili kısaca şu şekilde delillendirilmektedir:

  • Evrende canlılığın ortaya çıkışı bazı fiziki olgularda­ki çok hassas ayarlara bağlıdır.
  • Bu fiziki olgulardaki hassas ayarların varlığının açıklamasını ya teizm ya da materyalist-ateizm ya­pabilir.
  • Teizm fiziki oluşumlardaki hassas ayarları materya­list-ateizmden daha iyi açıklar.
  • Sonuçta teizm materyalist-ateizme tercih edilmelidir.

Fıtrat Delilleri:

Doğal Arzular Delili:

İnsanın içinde fıtrî olarak; yaşama, korkuların giderilmesi, gaye arayışı, mutlu olma ve şüphelerden uzaklaşma gibi arzular bulunmaktadır. İşte bu doğal arzulardan yola çıkarak Allah’ın varlığını temellendirmeye çalışmaktadır.

Arzularımız bizi en çok biz yapan özelliklerimizdir ve altında yine Allah’ın varlığını barındırmaktadır çünkü arzuların kaynağı da Allah’tır.

Örneğin; İnsanlar en aciz oldukları anda bir takım şeylerden korku duyarlar, işte bu korku sonucunda Allah’a sığınma yoluyla korkularından emin olmaktadırlar, korkunun kaynağı Allah olduğu için çözüm yine Allah’tır; yine insanlar belli bir aklî olgunluğa eriştikten sonra hayatın amacını anlamlandırmaya başlarlar ve hayatı sorgularlar, işte bu anlam ve gaye arayışı da Allah tarafından insana bahşedilmiş olan bir arzudur ve kaynağı yine din vasıtasıyla Allah’tır. Aslında Allah bizlere vermiş olduğu arzuları en doğru şekilde kullanmayı hayat rehberi olarak gönderdiği din vasıtasıyla açıklamıştır.

Bir başka örnek ise; insanda bulunan yaşama arzusudur. Yaşama arzusuna göre insanlar sonsuz yaşama sahip olmak isterler ya da bir başka deyişle ölmemek ebedî olmak isterler, işte bu arzunun tatmini ise ahiretle beraber mümkündür. Yani Yüce Allah, insana bu arzuları bahşederek yine kendini bulmamızı sağlamıştır.

İnsanın şüpheden uzak olmak gibi bir arzusu daha vardır ki; metafizik ve gayb alemi konusunda sadece insan aklı yeterli değildir. İşte bu konulardaki hakiki gerçek bilgi ise yalnızca din vasıtasıyla mümkündür.

Her şeyi, dolayısıyla arzuları da yaratan Allah olduğu için, arzuların hepsinin mutlak yaratıcıya yöneltmesi, arzuların yaratıcısının planının eseridir.

Kısacası tüm bunlar ateizmde olduğu gibi tesadüfle açıklanamayacak kadar önemli şeylerdir.

Doğal Arzular Delili kısaca şu şekilde delillendirilmektedir:

  • Şunlar doğal ve temel arzularımızdır:
  • Yaşam
  • Korkuların giderilmesi
  • Gaye
  • Mutluluk
  • Şüpheden uzak bilgi edinme
  • Başkaları tarafından iyi davranılma
  • Birbirleriyle ilişkili de olsa birbirine indirgeneme­yecek olan bu doğal ve temel arzuların her birinin karşılanması ancak Allah’ın varlığıyla mümkündür.
  • Bu doğal ve temel arzularımızın nasıl oluştuğunu açıklayacak iki tane temel alternatif görüş vardır:
  • Bu arzular materyalist-ateistlerin öngördüğü şekilde tesadüf ve zorunluluk ile oluşmuştur.
  • Bu arzuları teizmin öngördüğü şekilde Allah oluşturmuştur.
  • Bahsedilen farklı doğal ve temel arzuların hepsi­nin aynı ontolojiyi gerektirmesi; Allah’ın varlığının ve bu arzuları oluştur­masının, bu inancın tek alternatifi konu­mundaki materyalist-ateizmden daha ras­yonel olduğunu gösterir.
  • Sonuçta teizm materyalist-ateizme tercih edilmelidir.

Doğuştan Ahlak Delili:

Doğuştan insan fıtratına bahşedilmiş olan ahlakî özelliklerden yola çıkarak Allah’ın varlığını temellendirmeye çalışmıştır. İnsan fıtratında iyiyi seçme eğilimi bulunur, tabi ki kötüler olmakla beraber bu çevreden edinilmiş bir olgudur, vicdan daime iyiyi telkin etmektedir.

Örneğin; Bebekler üzerinde yapılan bir deneyde; 21 aylık bebekler iyi ve kötü kuklaların olduğu bir deney ortamında gözlemlendi: Bu ortamda 21 aylık bebekler, kuklalara ödül olarak bir şeyler verebilecek­leri veya ceza olarak onlardan bir şeyler alabilecekleri bir duruma sokuldu. Bebeklerden bir şey almaları istendiğin­de kötü kukladan aldıkları, vermeleri istendiğinde ise iyi olana verdikleri gözlemlendi. Diğer bir deneyde ise sekiz aylık bebekler, iyi kuklaya ödül verenleri bu kuklayı ceza­landıranlara tercih ettiler. (Paul Bloom, “The Moral Life of Babies”, The New York Times, 5 Mayıs 2010.)

İyinin ödüllendirilmesinin ve kötünün cezalandırılmasının “adalet” kavramı açısından önemli bir yeri vardır. Her ne kadar modern eğitim bilimleri açısından ahlak 5 yaşında başlıyor olsa da fıtrat bize göstermektedir ki irade bile olmadan çocuk, iyiyi seçmeye eğilimlidir. Bahsedilen deneylerin yapıldığı ve konuşmayı bile öğrenmemiş ço­cukların böylesi değerlendirmeler yapabilmeleri, doğuştan ahlakla ilgili kavramları kullanmaya ve değerlendirmeler yapmaya hazır bir altyapı ile dünyaya geldiğimiz görüşünü desteklemektedir.

Doğuştan sahip olduğumuz özellikler sayesinde, belli bir aklî olgunluğa eriştikçe insan türüne has bir özellik olan “ahlaki farkındalık” özelliğine sahip olmakta­yız. Bu özellik sayesinde fiillerimizi ve ahlakî davranışlarımızı bilinçli bir şekilde yapmaktayız. Örneğin; bir karınca yuvasına yiyecek götürmek için ona yerleştirilen iç güdü sayesinde yiyecek arar, fakat insan tüm bu davranışları belli bir yaştan sonra bilinçli olarak yapmaktadır. Hiçbir canlıda gözükmeyen böylesi kompleks ve türe has bir özelliğin insanlarda oluşması önemli bir delildir.

İnsanı ontolojik açı­dan diğer canlılardan ayırmayan materyalist-ateistler açı­sından bu durum ise tamamen tesadüf ile açıklanmaktadır.

Doğuştan Ahlak Delili kısaca şu şekilde delillendirilir:

  • İnsanların doğuştan ahlaki özellikleri vardır.
  • Bu durumu açıklayacak iki tane alternatif açıklama­ya sahibiz:
  • Doğuştan ahlaki özelliklerimiz materyalist-ate­izmin öngördüğü şekilde tesadüf ve zorunluluk ile oluşmuştur.
  • Doğuştan ahlaki özelliklerimiz teizmin öngör­düğü şekilde Allah tarafından oluşturulmuştur.
  • Doğuştan ahlaki özelliklerimizi teizm materyalist-ateizmden daha iyi açıklar:
  • Çünkü “ahlaki farkındalık” özelliğimizi daha iyi açıklar.
  • Çünkü doğuştan ahlaki özelliklerimizin ancak Allah varsa rasyonel temeli olmasını daha iyi açıklar.
  • Sonuçta teizm materyalist-ateizme tercih edilmelidir.

Akıl Delili:

İnsanın akıllı bir varlık olmasından hareketle temellendirilmiş bir delildir. Güncel hayatta en basit olay hakkında sohbet etme, bir hedefimiz üzerinde düşünme, laboratuvarda bilim yapma, sofistike felsefi argümanlar kurma gibi birçok faaliyetimiz “akleden” bir varlık olmamız sayesinde gerçekleşmektedir. En basitinden en kompleksine hayatımızın bu kadar geniş bir alanına içkin olan ve bizi biz yapan fıtratımızın en te­mel özelliklerinden olan “aklımızın” varlığını çoğu zaman hissetmeden bu faaliyetleri yaparız. Tıpkı sudaki balıkların, suyun içinde olduklarını fark etmedikleri gibi bizi insan kılan en temel vasıflarımızdan biri olan aklı kullanmamız için gerekli olan temel özelliklerden habersiz yaşamaktayız.

Evrenin rasyonel yapısı olmasa zihin onu anlayamazdı, diğer yandan evren hangi özelliklere sahip olursa olsun akılda belli özellikler olmasaydı da evren anlaşılır olamazdı. Dış evren ve akıl arasındaki uyum da özellikle dikkat edilmesi gerekli çok önemli bir fenomendir.

Aynı şekilde mantık yasalarına uygunluk da önemli bir delildir; birbirlerinden izole kabilelerin mantık ya­salarına göre akıl yürütmelerinden, çok küçük yaşların­dan beri her insanın mantık yasalarını rahatça kullanma­sından, ayrıca çocukların dil konuşmaya hazır bir zihin yapısıyla dünyaya geldiği anlaşıldığından ve mantık ya­salarına göre düşünme olmayınca anlamlı bir şekilde dili kullanmak mümkün olmadığından, mantık yasalarına sahip olmanın zihnimizin doğuştan bir özelliği olduğunu anlıyoruz.

Fakat materyalizmin tarif ettiği evrende mantık yasalarına bir temel bulmak mümkün gözükmemektedir, materyalist felsefenin tutarlı şekilde savunulması bu yasaları zihnin bir aldanması, bir illüzyon olarak görmeyi gerektirir. Bunu yapan materya­listin ise materyalizmin doğru olduğunu iddia edeceği bir zemin bile kalmaz!

 

İşte tüm bu deliller bize Allah’ın varlığını aklî olarak ispata çalışmaktadır, elbette ki gören gözler için ibretler vardır.

“Şüphesiz göklerde ve yerde mü’minler için birçok âyetler vardır. Sizin yaratılışınızda ve Allâh’ın muhtelif canlıları yeryüzüne yaymasında, kesin ola­rak inanan kimseler için ibretler vardır. Gecenin ve gündüzün değişmesinde, Allâh’ın gökten indirmiş olduğu rızıkta (yağmurda) ve yeri ölümünden sonra onunla diriltmesinde, rüzgârları değişik yönlerden estirmesinde, aklını kulla­nan toplum için dersler vardır.” (el-Câsiye, 3-5)


Yararlanılan Kaynaklar ve İleri Düzey Okumalar:
Şerafettin GÖLCÜK - Süleyman TOPRAK, KELAM Tarih-Ekoller-Problemler (Konya: Tekin Kitabevi, 2016)

Caner TASLAMAN, Allah'ın Varlığının 12 Delili (İstanbul: İstanbul Yayınevi, 2021)

Yorum Gönder

0 Yorumlar